Beral Madra


Beral Madra Kimdir?

      Sanat eleştirmeni ve sergi yapımcısı olan Madra, Galeri BM, BM Çağdaş Sanat Merkezi, BM Suma Çağdaş Sanat Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisidir. 1. ve 2. İstanbul Bienalleri koordinatörlüğünü de yapan Madra, 43., 45., 49., 50. ve 51. Venedik Bienalleri Türkiye Pavyonu küratörü ve komiserliği, 47. Venedik Bienali'nde sergi yardımcı küratörülüğü gibi çok sayıda  uluslararası sergide görev aldı. Avrupa ve ABD’de konuyla ilgili çok sayıda konferans, sempozyum ve çalıştaya katılan Madra, 1995 yılından beri  Berlin Senatosu İstanbul Bursu temsilciliğini görevindedir ve 1997-2007 yılları arasında pek çok serginindanışmanlığını ve küratörlüğünü üstlenmiştir.


Beral Madra ile Söyleşi

      İstanbul üniversitesinde arkeoloji okudunuz. Peki sanata olan merakınız ve arkolojiden küratörlüğe geçişiniz nasıl oldu?

      - Sanat tarihinin arkasında arkeoloji olduğunu ve arkeolojinin metadolojik bir bilim dalı olduğunu ve metadoloji acısından bölümümün uzak bir bölüm olmadığını söyledi. 1967'de mezun olan Beral Madra çagdaş sanat anlamında faaliyete gecmesi 1980 yılını buldu. O zaman ki Türkiyenin toplumsal ve siyasal haritasını çıkartmak gerektiğini 2 dil bildigi ve iyi bir eğitim aldıgı halde devlet kurumlarının örnegin üniversitede asistan olma olanaği vermedigini o dönemde üniversitelerin cok karısık olduğu ve kadrolarda yer olamadıgı için akademik kariyerine baslayamadıgını söyledi.

      - Bu dönemde üniversitede akademik kariyerine devam edemediği için arkeolog olarak ne yapabilcegini düşünuyor fakat kazılara gidebilcegini ama o dönemde sayılı kazı olduğu için kazılarada katılamamış.
 

      Bu dönem içerisinde (1970-1980) 2 tane kitap çevirmiş. Bu kitaplardan birisi KLASİK YUNAN SANATI ve ikincisi ise ESKİ ANADOLU MİMARLIĞI.
(eski anadolu mimarlığı kitabı son derece önemli bir kitapmış el yazması olan bu kitap o dönemin mimarları tarafından okunması gereken en basta kitaplardan biriymiş. )

      - 1980'e kadar Ayvalıkta yaşamış koministlerin kovalandığı, öldürüldüğü hapse atıldığı  70'li yıllarda aydınlar ayvalıgı sığınma yeri olarak bulmuşlar. Fakat bununda bir paradoks olduğunun düşünen Beral Madra ayvalığın yapısında faşizm oldugunu belirtmekte.
(Ayvalık Türkiye siyaseti içinde bir paradigma yani model, milliyetçilik ideolojisinin aşırı bir şekilde uygulandığı yer oldugunu çünkü göçmen halktan olustugunu buraya gelen göçmen halkın türkleştirmek  gerektiğini azınlık meselesine hiç yer vermemek gerektiğini ve ayrıca geçmişten kalma ortodoks kiliselerinin en büyük merkezinden biri olduğunu cok sayıda kilise ve manastır var bunların yok edilmesi gerektiğini ve bunların hepsi olurken orda oldugunu bu olanların hepisini izlediğini faşizmin mimari dokudaki ve toplumsal dokudaki egzersizlerini  yapması gibi birsey olduğunu söylüyor. )

      - Fotoğraf sanatçısı olan eşinden dolayı (teoman madra) avrupadaki gelismelerden haber alabiliyordu. O dönemin bütün avangard sanatçılarını eşi aracılığı ile öğrenebiliyormuş. Günümüz sanatıyla ilgili olarak büyük bir açılımının var oldugunun o dönemlerde dışarıdan dergi, gazete gelmemesi hemen hemen imkansız olduğunu o zamanlar soviyet dünyasının eşiğinde bir ülke olarak kapalı oldugumuzu söylüyor.
Bizim mesleğe giren insanların dünya siyasetini ve dünya ekonomisini iyi bilmesi iyi anlaması ve iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyor. Çünkü uğraştığımız üretim bununla yaşadığını yani bugün kapitalizmi eleştirmeyen sanat yapıtının sanat yapıtı olarak değerlendirilmediğini dekorasyon olarak değerlendirildiğini söylüyor. Neokapitalist düzeni eleştirmesi gerekiyor ki sanatçı denilebilsin. Fakat bizim bizim ülkemizde her türlü yorumcuya sanatçı deniliyor yani geniş kitlelerin sanat konusunda bütün bilgisi yüz yılın ortasından da geriye kalmış durumda oldugunu söylüyor.

      - 1980'de artık (askeri darbe bütün enerjiyi alıp götürdüğü kendini, aileni düşünüyosun kendini kurtarma operasyonu) kendisine özgülük alanı aradığını, nasıl özgür olabilceğini ve sanatla uğşarak özgür olabilceği düşüncesine geldiği için bu ise girdiğini söylüyor.

      - İlk galerisi nişantaşı valikonağının yanındaymış ve o dönemde (1980) Türkiye'de  sanat açısından yeni bir üretim dönemi başlamış. Resim ağırlıklı fakat resmin karakteri değişmeye başlamış. Figüratif resimlerde bireysel mitolojiler denilen yani herkesin kendini kurtarma ifade etme isteyi ile bu resimler ortaya çıkmış. Genç kuşak ressamlar çıkmıl Beral Madra'da o ressamların aralarından bazılarını sergilemeye başlamış. Bu arada yerleştirme – konsept ortaya çıkmaya başlamış ve onlarla ilgilenmiş. Onun arkasından da video – fotoğraf ortaya çıkmış Beral Madra bunların başlangıçlarını arştırarak kimsenin kabul etmediği sanatçıları davet ederek onların sergilerini yaparak çok zor koşullarda özveri ile ayakta durarak  1988 yılında nişantaşındaki diğer galerisini açmış.

      - Burada açılan büyük fotoğraf sergileri, video workshoplar yapıp bu arada  yabancılarla ilişkiler kurup çok sayıda her iki galerisindede sayısız sergi düzenlemiş.

      (hazırladığı önemli sergiler)
      - Uluslar arası ilişkisi 1986 yılında İstanbul bienali için davet edildiği zaman başlamış. Daha önce kendi başına yabancılarla sergi düzenlerken bu defa kurumsal birşeye dönüştürmüş. 

      - 1987 ve 1989 yıllarındaki bienallerde çok sayıda yabancı sanatçıyla tanışmış ve bu sırada ismi duyulmuş. Avrupada referans olarak bu süreç içerisinde sanatçıları ikna etme meselesi oldugundan bahsediyor ve son derece kapalı bir sanat ortamına gelmeleri için çok ünlü sanatçıları ikna etme diplomasisini öğrenmek zorunda kalmış.

      - 1. ve 2. bienale gelen sanatçıların hepsi hiç ücret almadan gelmiş. Sadece prodiksiyonları ve uçak biletleri karşılanmış çünkü Beral Madra bu işin başlangıç olduğunu bir misyon olarak görüp geldiklerini çünkü kendisinin öyle anlatığını söyledi.

      - Fakat o dönemlerde yabancı sanatçılar Türkiye'ye geliyor ama Türkiyedeki sanatçılar yurtdışına gitmiyordu o sırada bir fırsat çıkmış ve 1989 yılında İtalya'nın Bari kentine davet edilmişler. Bari'de büyük bir fuar var ve bu fuardaki sergi Akdeniz ülkelerine ayrılmış ve Türkiyede bu sergiyele ilk olarak Avrupa Birliği metaforu içinde yer alıyormuş. Bu sergiye giden isimleri ; ERDA AKSEL , SERHAT KİRAZ, HALE ARPACIOĞLU, BEDRİ BAYKAM, MEHEMET GÜN, ŞENOL YORUMSUZ, SELMA GÜNDÜZ. Bu sanatçılar uluslar arası kariyerlerine ilk olarak bu sergide başlamışlar. Beral Madra; “burda hangi sanatçıya yatırım yapıldığı, bilerek mi yapıldığı, o seçimde yükselen ya da kaybolan isimler var” olduğunuu söylüyor.

      - Bari'ye gittiğinde Serhat KİRAZ'ın işkenceye gönderme yapan işini götürmüş. Erda AKSEL'in faşizme gönderme yapan demir heykellerini götürmüş. Diğer sanatçılarında konsepte uyan işleri varmış ve bu sergide dikkati çekmişler.

      - Bir sonraki (1990) yılda düzenlenen Bari fuarında venedik bienalinin şef küratörü : “- neden Venedik bienaline Türkiye hiç katılmıyor” die sormuş. Beral Madra'da Türkiyenin katılıp katılmadığından haberinin bile olmadığını söylemiş. Türkiyenin katılması gerektiğini kültür bakanlığına yazı yazıcağını ve bu sergiyide Beral Madranın getirmesini istediğini ekliyor. Kültür bakanlığı Beral Madranın götürmesine hayır diyemiyor. Bakanlığı verdiği para cok az olduğu için ilk Kemal ÖZSOY'la Mithat ŞEN'i  götürebilmiş.

      - 2. sefer Serhat KİRAZ ve Erda AKSEL'i götürmüş ve daha sonra 6 kere temsil etmiş. Zaman içerisinde Venedik Bianelini sponsorlar desteklemiş.

      - 2003 yılında dış işleri bakanlığı bazı şeylerin farkına varmış ve o sene 25binlira kiralma parası vermiş ve Arsenal'de güzel bir mekan kiralanmış ve bakanlık ekstra prodiksiyon, taşıma parası vermiş ve o zaman büyük bir grup sanatçıyı götürmüş. Hatta Nuri Bilge Ceylan daha Cann'da kazanmamışken onun işini orda göstermiş ve o sene cok basarılı geçmiş.

      - 2005 yılında dış işlerini bakanından bienali yapması için davet gelmiş. O zaman ki asistanı Murat PİLEVNELİ: “Hüseyin ÇAĞLAYANI sergilermisin?” diye sormuş. Projeyi incelemiş ve cok güzel bulmuş dünyaya mesaj veren ırkçılık üzerine bir projeymiş.

      - 2005'te büyük bir saray tutulmuş ve tek Hüseyin ÇAĞLAYAN'la çalışmış. Hüseyin Çağlayan “The Absent Presence” (olmayan- varolma) isimli video çalışmasını “Tilda Swinton” ile çalışmış. İnanılmaz kalabalık bir izleyici kitlesi varmış ve binaya insanlar sığmamış. 

      - O sene Beral Madra'nın elinden almışlar bienali İKSV' (istanbul kültür sanat vakfı) ye vermisler. Zaten Beral Madra'da artık yapmak istemiyormuş çünkü; Çok yüksek bir seviyeye getirmiş ve artık bunu yapmak istemediğini o seviyeden düşerse kendi üstüne kalacağını ve ayrıca hiçbir yerde burda kalıcam diye ısrar etmemek gerektiğini söylüyor.

      - 2009 yılında Beral Madra'ya Orta Asya ülkelerinde teklif geliyor ve 2009 yılında 4 ayrı ülkenin bienalini yapmış. Ve bu yılda Azerbeycan'dn teklif gelmiş ve şuan Azerbeycan bienalini yapıyormuş.

      - Beral Madra bir küratörün en önemli ilkesinin beğımsızlık olduğunu aynı zamanda mesleğinin bir satranç oyununa benzettiğini henüz bu oyunu kaybetmediğini ifade ediyor  ve bağımlı olarak Hiç birşeyin yapılamıyacağını söylüyor.

      - Almanya'da çok fazla sergi düzenlediğini ve çok fazla Türk sanatçıyı tanıttığını bienal sırasında altetnatif sergiler düzenlediğini ve en çok övündüğü serginin İstanbul – Berlin kardeş şehir meselesindeki 14 kadın sanatçıyla Berlin akademisinde yaptığı sergiymiş. Bu sergiyi özellikle 8 marta denk getiriyor hatta bu serginin bir gerekçe kitabı var kitabın arka kapağında 1989 yılında daha genç bir kızken yazdığı “Bu Kadınlar Başka” adlı şiiriyle Yeşim AĞAOĞLU'da desteklemiş. Çok fazla ses getiren bir sergi olmuş.

      - Şişli, beyoğlu, beşiktaş ta olan sanat işlerinin türkiyenin geri kalanının ilgisi olmadığını düşünüyor. Küçük bir insan kitlesine bir sergi açmayı artık pek önemli bulmuyor. Bunu büyük bir hata olarak görüyor.Ve bu hataya devam etmekistemiyor. Sergilere gelen insanların profilini sorguluyor çünkü sergiye gelen kişilerin zaten o konu hakkında herşeyi bilen kişilere sergi açmanın tatminkar olmadığını düşünüyor.

      - Türkiyedeki sanat eğitiminde büyük boşluklar olduğunu , genellikle postmodern işlerin çıktığı aslında medyanın eleştirilmesi gerektiği yerde medyadan alınan fikirlerin direk yansıtıldığını ve bunların hiç birinin felsefeye dayanmadığını düşünüyor. Temel eğitimin %60 ının kuramsal %40ının tatbiki olması gerektiği görüşünde. Çünkü düşüncenin çizgiye gitmesi gerektiğini söylüyor.

      - Nereden başlamamız gerektiğini sorduğumuzda cevap olarak ; İngilizce öğrenmekle başlamamız gerektiğini, ingilizce bilmeyen insanların sanatçı olmalarının zor olduğunu vurguluyor.

      - İkinci olarakta koparatif gibi aramızda gurup oluşturmamız gerektiğini bu şekilde bir birimize katkı sağlıyacağımızı söylüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Project "Hope"